Değerli Kardeşlerimiz;...
Kur'an-ı Kerîm, Allah'ın insanlara
indirdiği son Mukaddes Kitaptır. Kur'an, son Peygamber Hz. Muhammede
(asm) Cebrâil (as) tarafından vahiy yoluyla indirilmiş ve ondan tevatür
yoluyla nakledilerek günümüze kadar gelmiştir. Kur'an-ı Kerîm ferde ve
cem'iyete, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün
devirlerde insan hayatının bütününe, maddî - mânevî bir hidayet
rehberidir. Hükûmet başkanından, kumandandan sade vatandaşa ve sokaktaki
adama kadar herkes, orada kendisiyle alâkalı olanı bulur. Dünyevî ve
uhrevî huzur ve saadeti için gerekli bilgi ve dersleri ondan alır.
Kur'an'ın sâhip olduğu meziyet ve özellikler, âyetlerde ve hadîslerde şu
şekilde beyan buyurulmuştur:
* "İşte bu Kur'an muazzam bir
kitabdır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir. (Fayda ve bereketi çoktur).
Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet
olunasınız" (el-En'âm, 155).
* "Şu indirilmiş Kur'an, mübarek ve
feyizli bir kitabdır ki elleri önündekini (Tevrat ve İncil'i) tasdik
edicidir. Tâ ki onunla Mekke halkını ve bütün çevresindeki insanları
korkutsun. åhirete îman edenler, namazlarına gereği üzere devam
ettikleri gibi, Kur'an'a da inanırlar" (el-En'âm, 92).
* "Onlar,
hâlâ Kur'an'ın Allah kelâmı olduğunu ve mânasını düşünmeyecekler mi?
Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, muhakkak ki içinde
birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler bulurlardı." (en-Nisâ, 82).
* "O Kur'an, insanları Hakk'a ulaştırır; helâl ile haramda ve din hükümlerinde hakkı bâtıldan ayırır..." (el-Bakare, 185).
* "Kur'ân-ı Kerîm doğru yol gösterici, mü'minlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir" (el-Bakare, 97).
*
"Bu Kur'an, akıl sâhiplerinin, âyetlerini iyice düşünüp anlamaları ve
ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitabtır" (Sâd,
29).
* Hâris bin A'ver'den rivayet edilmiştir: Bir gün Hz. Ali
şöyle dedi: "Bakınız, ben Resûlüllah'dan (asm): "Yakında fitneler
kopacaktır" buyurduğunu işittim. Bunun üzerine, "Ey Allah'ın elçisi, bu
fitnelerden kurtuluşun çaresi nedir?" diye sordum. "Allah'ın kitabı,
Kur'an'dır" buyurdular. (Daha sonra Hz. Peygamber, Kur'an'ın
özelliklerini şöyle açıkladı:) Onda, sizden öncekilerin tarihi,
sonrakilerinin haberi ve aranızdaki mes'elelerin hükmü vardır. O, Hak
ile Bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. Her kim hidâyeti ondan
başkasında ararsa, Allah onu şaşırtır. O, Allah'ın kopmayan sağlam ipi,
kuvvetli fikir kitabı ve doğru yoldur. O, akılların sapıtıp
şaşırmamasına ve dillerin karışmamasına yegâne sebebdir. Kur'an, ilim
adamlarının doymadığı, asla tekrarlanmaktan eskimeyen ve hayret veren
üstünlükleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. Yine O, öyle eşsiz bir
eserdir ki, cinler dahi onu dinlediği zaman, "Biz, doğruluk ve olgunluk
yolunu gösteren hârikulâde bir Kur'an dinledik" demekten kendilerini
alamamışlardır. Ona dayanarak konuşan doğru söylemiş, O'nu tatbik eden
sevab kazanmış, O'nunla hükmeden adâlet etmiş ve insanları O'na dâvet
eden dosdoğru yola yöneltmiş olur.
* "Kur'an apaçık bir nur, hakîm bir zikir ve en doğru yoldur."
* "Kur'an-ı Kerîm, Allah Teâlâ'nın gökten yeryüzüne uzatılmış bir ipidir."
* "Kur'an'ın sair sözlere üstünlüğü, Rahman'ın mahlûkatına nazaran üstünlüğü gibidir."
* "Kim Allah'ın kitabından bir âyet okursa, Kıyâmet günü kendisine nûr olur."
* "Evlerinizi namaz kılarak ve Kur'an okuyarak nurlandırınız."
"Kur'an, şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi...
Ve âyât-ı tekvîniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi...
Ve şu âlem-i gayb ve şehâdet kitabının müfessiri...
Ve zeminde ve gökte gizli Esmâ-i İlâhiyyenin mânevî hazinelerinin keşşâfı...
Ve sutûr-u hâdisatın altında muzmer hakâıkın miftahı...
Ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı...
Ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifat-ı ebediye-i Rahmaniyye.
Ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhâniyyenin hazinesi.
Ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi.
Ve avâlim-i uhreviyyenin mukaddes haritası...
Ve Zât ve Sıfat ve Esmâ ve şuûn-u İlâhiyyenin kavl-i şârihi, tefsîr-i vâzıhı, bürhân-ı kâtı'ı, tercümân-ı sâtı'ı.
Ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi.
Ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ' ve ziyâsı.
Ve nev'-i beşerin hikmet-i hakikiyesi.
Ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşîdi ve hâdîsi.
Ve
insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı
hikmet, hem bir kitab-ı ubûdiyet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı
fikir, hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci' olacak çok
kitabları tazammun eden tek, câmi' bir KİTAB-I MUKADDES'tir.
Hem
bütün evliyâ ve sıddîkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreblerine
ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o
meşrebi tenvîr edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir
edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhâne hükmünde bir
Kitab-ı Semâvîdir.
KUR'AN; Arş-ı A'zam'dan, İsm-i A'zam'dan, her
ismin mertebe-i A'zamından geldiği için, bütün âlemlerin Rabbi
itibariyle Allah'ın kelâmıdır.
Hem, bütün mevcudâtın İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır.
Hem bütün semâvat ve arzın Hâlikı namına bir hitabdır.
Hem Rububiyyet-i Mutlaka cihetinde bir mükâlemedir.
Hem, saltanat-ı âmme-i Sübhâniyye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir.
Hem, Rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifat-ı Rahmâniyyedir.
Hem, ulûhiyyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bâzan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır.
Hem
İsm-i A'zamın muhîtinden nüzûl ile Arş-ı A'zam'ın bütün muhatına bakan
ve teftîş eden hikmetfeşân bir Kitâb-ı Mukaddestir. Ve şu sırdandır ki,
"Kelâmullah" ünvanı, kemâl-i liyâkatla Kur'an'a verilmiş ve daima da
veriliyor. Kur'an'dan sonra sair enbiyânın kütüb ve suhufları derecesi
gelir. Sâir nihayetsiz kelimat-ı İlâhiyyenin ise bir kısmı dahi has bir
itibarla cüz'î bir ünvan ile hususî bir tecellî ile cüz'î bir isim ile
ve has bir Rububiyyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir
rahmet ile zâhir olan ilhâmât suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer
ve hayvanın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir.
KUR'AN;
asırları muhtelif bütün enbiyânın kütüblerini ve meşrebleri muhtelif
bütün evliyânın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyânın
eserlerini icmâlen tazammun eden ve cihât-ı sittesi parlak ve evham ve
şübehâtın zulümâtından musaffa ve nokta-i istinadı, bilyakîn vahy-i
semavî ve kelâm-ı ezelî.
Ve hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i
ebediye. İçi, bilbedahe hâlis hidâyet. Üstü, bizzarure envâr-ı îman.
Altı, bi-ilmelyakîn delil ve bürhan. Sağı, bittecrübe teslîm-i kalb ve
vicdan. Solu, bi-aynelyakîn teshîr-i akıl ve iz'an. Meyvesi,
bihakkal-yakîn rahmet-i Rahmân ve dâr-ı cinan. Makamı ve revâcı,
bil-hadsi's-sâdık makbûl-ü melek ve ins ve cân bir Kitâb-ı Semâvîdir."
(Bediüzzaman, Sözler)
Kur'an, sadece mânası değil, aynı zamanda
lâfızları itibariyle de Peygamberimizin kalbine vahyedilmiştir. Kur'an'a
vahy-i metlûv denilmesi bundandır. Binaenaleyh Kur'an sadece mâna
değil, lâfız ile mânanın bütünüdür. Kur'an, Peygamber Efendimize toptan
gelmemiştir. åyet âyet, sûre sûre nâzil olmuştur. Kur'an Mu'cizesi
Kur'an, insanlığın hakikî saadetini te'min edecek her türlü îtikad, amel
ve ahlâk esaslarını ihtiva eder. Hem lâfzı, hem de mânası itibariyle,
en büyük ve ebedi bir mu'cizedir. Peygamberimiz bu hususta şöyle
buyurmuştur: "Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki
insanların inandıkları kadar mu'cize verilmiş olmasın. Mu'cize olarak
bana verilen ise, ancak Allah'ın bana vahyettiği (Kur'an)dır. Bunun için
kıyâmet gününde ben, peygamberlerin en çok ümmeti bulunanı olacağımı
ümid ederim." Gerçekten de, diğer peygamberlerin mu'cizeleri devirleri
geçtikçe bitmiştir. Kur'an mucizesi ise, kıyâmete kadar bâkîdir.
Kur'an-ı Kerîm'in muhtelif âyetlerinde Kur'an'ın mu'cize olduğu hususu,
ısrarla belirtilir:
"De ki, bu Kur'an'ın benzerini meydana
getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler ve hattâ
birbirlerine yardım da etseler, onun gibisini meydana getiremezler..."
(el-İsrâ, 88).
Nitekim, Kur'an'ın lâfzındaki üslûb ve belâgata,
şimdiye kadar hiç kimse nazîre getiremediği gibi, bundan sonra da
getiremiyecektir... Kur'an, lâfzı gibi, mânası bakımından da mu'cizedir.
Peygamber Efendimiz okuma-yazma bilmezdi. Kimseden bir şey
öğrenmemişti. Bu yüzden ümmî sayılıyordu. Böyle olduğu halde, onun
ortaya koyduğu kitab, en yüksek hakikatları ihtiva etmekte; ilmin ve
tecrübenin yüzyıllarca uğraşarak ortaya koyduğu birçok ilmî gerçekleri
14 asır evvel haber vermektedir. Bu da Kur'an'ın doğrudan doğruya Allah
kelâmı olduğunu göstermektedir. Meselâ, Güneşin kendi etrafında dönerek,
ayrıca kendine bağlı birçok gezegeniyle birlikte sâbit bir noktaya
doğru yol aldığı; ehramların açılıp Fir'avn'ın mumyalarının ortaya
çıkarılması gibi ilmî ve arkeolojik keşifler, son asrın keşifleridir.
Halbuki
Kur'an bu ve bunun gibi birçok gerçeği, asırlar öncesinden haber
vermiştir.İlim ve fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, Kur'an'a aykırı
düşemez. Bil'akis müsbet ve içtimaî ilimlerin ilerlemesi Kur'an'ın
tefsîrini ve açıklanmasını kolaylaştırır. Bediüzzaman'ın ifade buyurduğu
gibi "Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşmekte; ihtiva ettiği
hakikatlar daha parlak şekilde ortaya çıkmaktadır." Kur'an-ı Kerîm'in
diğer bir mu'cizelik ciheti de, sonradan olacak birçok şeyleri önceden
haber vermesidir. Verdiği haberler, sonradan aynen çıkmıştır.
Selam ve dua ile..